Genel Bilgi
Yakın Doğu Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik bölümünden burslu olarak başarı ile 2019 yılında mezun oldum. Şu anda Ankara'da , Ortak Kurucusu olduğum Ataform Diyet ve Spor merkezinde hem klinik hem sporcu beslenmesi yüz yüze ve online diyet danışmalık hizmeti vermekteyim. Bunun yanında diyetisyen öğrencileri ve diyetisyenlere özel eğitimler vermekteyim. Diyet ve Araştırma Birliği yönetici ekibinde de aktif olarak görev yapıyorum.
AKNE VE GÜNCEL TEDAVİ YAKLAŞIMLARI
Cilt sağlığı, kişilerin parmak izi gibidir. Vücudun içten gelen sorunlarını özellikle beslenme ilişkisini yakından etkilendiği bilinmektedir. Diyetle alınan besin öğeleri kişilerin deri (epidermis ve dermis) sağlığının normal çalışmasını sağlar . Beslenme yetersizliği, diyette dengesizlik, toksik maddeler cildin dengesini bozabilir.
Akne Vulgaris, nedeni birçok faktöre bağlı derinin kronik inflamatuar bir hastalığıdır.(1) Çeşitleri, komedon (iltihabi olmayan yağ bezeleri) , papül (iltihabi akneler kabartı), püstül(sivilce), kist(kese) şeklinde görülmektedir. (1,4)
AKNENİN 4 ANA NEDENİ:
Artmış sebum üretimi
P.acne (Propionibacterium acne) bakterisinin ciltte çoğalması
Gözeneklerin tıkanması(foliküler keratinizasyon)
İnflamasyon (1,2,4,5)
Ve diğer rol oynayan faktörler ;
Beslenme
Hormonal bozukluklar (pkos)
Stres (1,2,5)
AKNE VE BESLENME
Akne tedavisinde diyet önemli bir etkendir . Diyetin akne üzerinde etkisi üç yönden ele alınabilir:
BATILI DİYET TARZI (yüksek glisemik indeks(Gİ)ve yüksek glisemik yük(GY))
Yüksek miktarda ve rafine edilmiş karbonhidrat tüketiminin akne patogenezinde anahtar rol oynadığı bilinmektedir.(1) Yüksek glisemik yüklü diyetlerin akne alevlenmesi üzerine etkisi birkaç plasebo ve vaka-kontrollü çalışma ile teyit edilmiştir. (1,5)
Yüksek glisemik yük içeren karbonhidratların kronik tüketimi, uzun vadede hiperinsülinemi ve insülin direncine yol açabilir. (1,5)
Glisemik indeks (Gİ) karbonhidrat alımıyla birlikte kan glukozu yüksekliğini, glisemik yük (GY) ise karbonhidrat içeriğine bağlı olarak glisemik indekse ve porsiyon büyüklüğüne göre etki eder. (1,5) Kısaca yüksek Gİ/GY diyet, insülini ve IGF-1(insülin benzeri büyüme faktörü-1) aktivitesini artırır. Uzun süreli hiperinsülinemi yağ bezi ve foliküler keratinizasyonu etkiler ve IGF, IGFBP-3 yolları içeren sinyal kaskadını başlatır ve IGFBP-3 aktivitesinde azalmaya neden olur. Azalan IGFBP- 3, IGF-1 biyoyararlanımının artmasına neden olur.(1,5)
Bireylerin diyetlerinde enerjinin karbonhidrattan gelen yüzdesinin akne lezyonlarının sayısına etkisini değerlendiren bir çalışmada diyet enerjisinin karbonhidrattan gelen oranının %45'den daha az olmasının akne lezyonlarının sayısını azalttığı belirtilmiştir (Smith ve diğ., 2008)(5)
Süt Tüketimi
Süt düşük Gİ'i olmasına rağmen, süt IGF-1 içermekte ve bu içerikte sütün yağsız kısmında yer almaktadır ve süt tüketiminin artışı kanda IGF-1'in artışına neden olur. Bu nedenle yağsız süt ve süt tüketimi akne oluşumu, gözeneklerin tıkanması ve akne sayısını etkilemektedir.(1,4) İnsülin ve IGF-1 , yumurtalık ve testislerde androjenlerin sentezini uyarır ve erkek hormonlarına(androjenler)bağlıyağ üretimini artırır. Akne tedavisinde yağsız süt eliminasyonu yapılmalıdır. Diğer tam yağlı süt ve süt ürünlerinde kısıtlama yapılmalıdır. (1,2,4,5)
OMEGA-6 VE OMEGA-3 YAĞ ASİTLERİ TÜKETİM ORANI
Cildimiz yağ alımı ile doğrudan ilişkilidir. Hücre zarı lipitlerden oluşmaktadır. Elzem yağ asitleri ω-3, ω-6, ω-9 doğrudan hücre yapısına yani cilt yapısına girerler.(1) ω-3, EPA ve DHA içeriği ile cilt inflamasyonlarına karşı kullanılırlar.(1) Besinlerle ω-6 ve ω-3 (ÇDYA) yağ asitlerinin tüketim oranı inflamasyonu etkileyen en önemli diyet faktörüdür. Günümüzde yaygınlaşan batı diyet tarzı ω-6 yağ asidinin daha yüksek olması ve işlenmiş yiyeceklerle birlikte ω-3 yağ oranına göre daha baskın olmasına neden olmaktadır. Batılı olmayan diyet tarzında ω-6/ω-3 oranının 2:1-3:1 arasında olduğu bilinirken, günümüz batı diyetlerinde ω-6/ω-3 oranı 10:1' e kadar çıkmıştır.(1) Proinflamatuar stokin üretimini artırarak akne gibi çeşitli inflamatuvar hastalıklara yol açar. (1,2,5)
Akneli hastalarda, diyetler ω-3 yağ asitlerinin artırılması inflamatuvar sitokinlerin üretilmesini engeller ve özellikle kistik sivilcelerin şiddetini %70 oranında azaldığı gösterilmiştir. İşlenmiş besinler, süt tüketimi ,rafine şeker ve rafine edilmiş et ürünleri yerine tamamen mevsiminde tüketilen taze sebzeler ve meyveler , yağsız et,tavuk,balık ürünleri ile beslenme örüntüsü değiştirilmelidir. (1,2,5)
ANTİOKSİDANLAR
Antioksidanların kollajen ve elastin gibi cildin yapısını destekleyerek serbest radikal hasarını azaltmak, güneşten korunma, bakteriyel enfeksiyona karşı direnç ve vücudun savunma mekanizmasını destekleyen en önemli içeriklerdir. (1)
A vitamini: Retinoik asit, dışarıdan gelen zararlı Ultraviyole (UV) ışınlarına karşı koruma , inflamasyon ve deri kalınlaşmasını önler . (özellikle ufak çukur görünümü selülit denilen yapıyı azaltmaya ve düzenleyici etki gösterir.)(1,3)
C vitamini: Prokollajen prolin için kofaktördür. Kollajen sentezi için şarttır. (1)
Çinko: Hasarlı dokuda fibroblastların çoğalmasını sağlar, kollajen sentezini destekler ve yara iyileşmesinde etki gösterir. Çinko reaktif oksijen türlerini engelleyerek doku hasarını azaltır. (1,2)
Selenyum: Doku elastikiyeti sağlarken glutatyon peroksidaz enziminin yapısında bulunur ve hücreleri oksidatif stresten korur. (1,2)
Hyaluronik asit: Deri dokusunda jel formda bulunur ve deriyi nemlendirir. Mekanik ve kimyasal hasaea karşı tampon görevi görür. Özellikle hava kirliliği ve güneş ışığının zararlarından koruyarak aynı zamanda yaşlanma ile birlikte vücutta azalır. (2)
Koenzim Q10: Kozmetik ürünlerde sentetik formda bulunur. Derinin nemli kalması, kırışıklıklar, UV hasara bağlı gelişen cilt hasarında düzelme sağlar. (2)
Çay özleri: Birçok sebze ve meyveye göre daha fazla antioksidan etkiye sahiptirler. En bilinen ve etki gösteren yeşil çay içeriğindeki epigallokateşin(EGC),epigallokateşin-3 gallat (EGCG) UV ışınlarına karşı koruyucu, akne şiddetini azaltma ve sakinleştirmede etkili olduğu gözlemlenmiştir. Akne tedavisinde çeşitli ürünler ile yardımcı cilt yüzeyinde iyileştirici etki gösterir. (6)
Zerdeçal: Kurkumin ana etken maddesi, anti-inflamatuar, kollajen sentezi, hücre çoğalması ve yenileme, hızlı yara iyileşmesi ve reaktif oksijen türlerini azaltarak antioksidan etki gösterir. (1,2)
AKNE TEDAVİSİNİ DESTEKLEYECEK ASİTLER (Dışarıdan kullanılan ürün içerikleri)
Siyah nokta (açık komedon) ve beyaz nokta (kapalı komedon) için:
-Benzoil peroksit
-Retinoid grubu
-Azelaik asit
-Salisilik asit (6,7)
Orta derecedeki sivilceler için:
-Benzoil peroksit
-Retinoid ailesi
-Azelaik asit
Nodül ve kist şeklinde görülen akne için:
-Isotretinoin (Roaccutane)
-Hormonal terapi (Kadınlar için)
-Antibiyotik tablet
(6,7)
Ancak bunlar dışında onaylanmış farklı tedavilerde var. Örnek olarak lazer/LED ışık terapisi veya kortikosteroid enjeksiyonu gibi. Lütfen bunlar için dermatologunuza başvurun.
Kaynakça
1-H.Ü. Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi Cilt:5, Sayı:1, 2018 doi: 10.21020/husbfd.337532
2-Turk J Dermatol 2012; 6: 138-49 • DOI: 10.5152/tdd.2012.31
3-Bremner JD, Shearer K, Mc Cafery P. Retinoic acid and affective disorders: the evidence for an association. J Clin Pschiatry 2012;73:37-50.
4-Melnik Linking diet to acne metabolomics, inflammation and comedogenesis: an update. Clin Cosmet Investig Dermatol 2015; 8: 371-88.
5-Emiroğlu N, Cengiz FP, Kemeriz Insulin resistance in severe acne vulgaris. Postepy Dermatol Alergol 2015; 32(4): 281-285.
6-Significance of diet in treated and untreated acne vulgaris, Adv Dermatol Allergol 2016; XXXIII (2): 81–86
7-Practical management of acne for clinicians: An international consensus from the Global Alliance to Improve Outcomes in Acne . J Am Acad Dermatol 2018 Feb;78(2 Suppl 1):S1-S23.e1.
Dyt. Şeyma YALÇIN ALMASALMAH
HER YÖNÜYLE KETOJENİK DİYET
KETOJENİK DİYET NEDİR?
En popüler kilo kaybı sağlayan alternatif diyet yöntemi olarak görülen düşük karbonhidratlı diyetler arasındadır. Ketojenik diyet neredeyse bir yüzyıldır epilepsi gibi nörolojik hastalıkların tedavisi için kullanılmaktadır. KD, günlük 50 gram'dan az karbonhidrat tüketimi olarak tanımlanır. Bu konuda gerçekleştirilen araştırmalar ketojenik diyetin epileptik çocuklarda nöbetlerinde büyük azalmaya neden olabileceğini ortaya çıkarmıştır. Bununla birlikte sonradan ketojenik diyetin özellikle metabolik, nörolojik veya insülinle ilişkili hastalıklarda birçok sağlık yararı sağlayabileceğine dair sonuçlar veren çeşitli araştırmalar gerçekleştirilmiştir. Ketojenik diyet, çok düşük karbonhidratlı, yüksek yağlı bir diyettir. Karbonhidrat alımını büyük ölçüde azaltmayı ve onu yağ ile değiştirmeyi içermektedir. Epilepsi tedavisinde uygulanan 1 g/kg/gün protein, 10-15 g/gün karbonhidrat ve kalan enerjinin yağlardan karşılayacak şekilde planlanarak uygulanır. Karbonhidratlardaki bu azalma, vücudu ketozis adı verilen metabolik bir duruma sokar. Daha sonra vücut, beyin için enerji sağlayabilen moleküller olan yağları ketonlara dönüştürmeye başlar. Sonuç olarak vücut ve beyin karbonhidrat yerine yakıt için yağ ve ketonları yakmada verimli hale gelir. Kaliteli yağlar açısından zengin, protein açısından yeterli ve net karbonhidratlar (toplam karbonhidrat eksi lif) bakımından düşük bir diyet tüketen vücudun metabolizması, karbonhidrat yerine ana yakıt kaynağı olarak yağı kullanmaya başlar. Bu değişimin hem hastalar hem de sağlıklılar için metabolizma üzerinde derin etkileri vardır. Diyet, birçok nörolojik durumu ve metabolik bozukluğu iyileştirmek veya tersine çevirmek için umut vaat ediyor. Sağlıklı kişiler için diyet, kronik hastalığı önlemenin yanı sıra biliş ve vücut kompozisyonunu (yani yağ kaybı) optimize eden bir aracı temsil eder.(1,3,7)
Ketozis nedir?
Ketoz terimi, yağın kullanılabilir enerjiye parçalanmasının, keton cisimcikleri veya kısaca ketonlar olarak adlandırılan bir yan ürününü ifade eder. . Ketozis, çok düşük karbonhidrat alımına bağlı olarak gerekli olan glikozun yağ asitlerinden ve depo yağlardan kullanılmasıyla kan keton seviyelerinin normalin üzerine çıktığında vücut ketozise girer. Ketoz, kan keton seviyelerinin>5 milimolar / L olması olarak tanımlanır.
.
Vücudumuz normalde ana enerji kaynağı olarak glikozu kullanır. Besin alımı ile alınan karbonhidrat kaynakları glikoza çevrilerek metabolizmaya katılmaktadır. Örneğin; patatesteki nişasta glikozdan oluşur. Glikoz molekülleri glikojen olarak kaslarımız ve karaciğerimizde depolanır. Bu depolanan glikojen yıkılarak glikozlara çevrilir. Bu glikozlar da enerji olarak kullanılır. Vücudumuza aldığımız karbonhidratın kısıtlanması belli bir süre sonra glikojen depolarını ( 2-3 gün) içerisinde tüketir.
Bu depolar tükendikten ve vücudun kullanacağı glikoz kaynağı azaldığından vücut hayatta kalmak için başka bir enerji kaynağına ihtiyaç duyar. Bu nedenle ikincil enerji kaynağı olan yağ depolarımızdan enerji sağlanmaya başlanır. Kan glikoz seviyeleri düşmesi ile beyne gerekli olan enerjiyi sağlamak için karaciğer yağ moleküllerinden ketonları üretmeye başlar. Keton cisimleri karaciğerde üretilir ve iki tiptedir: asetoasetat ve β-hidroksibutirat.
Ketonlar vücuda ve beyne gerekli enerjiyi sağlar. Ketojenik bir diyette, vücudunuz insülin seviyelerinde azalma ve artan yağ parçalanması dahil olmak üzere birçok biyolojik adaptasyona uğrar.(4,6,7)
KETOZİSE NASIL GİRİLİR?
Tam ketozise girmeden önce genellikle 7-30 gün gerekir. Vücut ketozise girdiğinde, enerji için kullanmadığı fazla ketonlar idrar ve nefes ile atmaktadır. Asetoasetat, aseton ve beta-hidroksibutirat idrarda, kanda ve nefeste ölçülebilir. Ketojenik diyetin olumlu etkilerini gözlemleyebilmek için 3-4 ay gibi bir süre diyet devam ettirilmelidir(4,7)
Ortalama bir yetişkin için 48 saatlik bir oruç genellikle ketozise neden olur. Bu oruçtan sonra, klasik ketojenik diyeti uygulamak, ketozda kalmanızı sağlar. Oruca ilk gün yatmadan en az 3 saat önce başlamanızı ve 2 gün sonra aynı saatte yemek yenilmelidir. Ketojenik diyet,yüksek yağlı, orta düzeyde protein ve çok düşük karbonhidrat diyeti uygulamak ketozise neden olur ve bu süreç minimum 2-3 hafta içerisinde gerçekleşir. (4)
KETOJENİK DİYET İÇERİĞİ NASIL OLMALIDIR?
Ketojenik diyet, aslında ketojenik ve antiketojenik besinlerin belirli oranda tüketilmesi ile uygulanır. Vücutta Ketojenik/Antiketojenik (yağ/karbonhidrat+protein)oranın 1.5:1 şeklinde olması ketozis oluşması için yeterlidir. Ancak etki gösterebilmesi için Ketojenik/Antiketojenik oranın en az 3:1 oranında olması gerekir. Kas kütlesi korunumu için bireyler ortalama 1.0-1.2 g/kg/gün protein tüketmelidir. Diyette kullanılan yağ türü önemlidir. Bitkisel yağ kaynakları tercih edilmelidir.(1,6)
Ketojenik diyetler yalnızca klinik gözetim altında yapılmalıdır.
KETOJENİK DİYET TÜRLERİ:
Standart ketojenik diyet: 4:1 oranındadır. %80 yağ, %15 protein,%5 karbonhidrat oranı uygulanır. (1,5)
Yüksek Proteinli ketojenik diyet: Standart ketojenik diyete benzer ancak protein oranı daha yüksektir. %60 yağ, %35 protein ve %5 karbonhidrattır.
Döngüsel ketojenik diyet: Bu diyet profesyonel vücut geliştirme ve fitness yapan sporcuların sıklıkla uyguladığı bir yöntemdir. Haftanın 5 günü standart ketojenik diyet ve geri kalan 2 günü ise yüksek karbonhidrat alınan bir beslenme şeklidir.
KETOJENİK DİYET VE KİLO KONTROLÜ
Vücutta birincil yakıt kaynağı olarak glikoz kullanıldığı için karbonhidrat alımının sınırlı olduğu diyette yakıt olarak yağ asitlerinin parçalanması ile enerji elde edilir. Yağ asitleri diğer kaynaklara göre (glikoz) 10 kat daha fazla enerji açığa çıkarmaktadır. Ancak yağ asitleri glikoza (karbonhidrat) göre çok daha yavaş okside olmaktadır. Bu nedenle ketojenik diyet, hızlı enerji tüketimi gerektiren durumlarda olumsuz etki gösterebilmektedir. Ketojenik diyetle alınan ve depolanmış yağ asitleri glikoza dönüştürülerek yakıt olarak kullanılır. Böylece vücuttaki depo yağ miktarında azalma (lipoliz) ve yağ kütlesinde kayıp gözlemlenir. Çok düşük karbonhidrat alımında vücut depo yağlardan ve yağ asitlerinden glikoz yapımına geçer. Diğer diyetlere göre ketojenik diyet ile kilo verme hızı 2 kat daha fazla ağırlık kaybı olarak ve abdominal yağ oranında düşüş gözlemlenmiştir. Gözlemlenen ağırlıktaki azalma büyük çoğunlukla glikojen depolarının boşalması ve vücudumuzdaki su tutulumun atımı olduğu bilinmektedir. (1,3,6)
Ketojenik diyetin normal bir bireyin uygulamasında ağırlık azalmasındaki sebep kalori açığı oluşturulmasından kaynaklıdır. Bunun yanı sıra nörolojik hastalıklarda olumlu etkiler gözlenmiştir.
KETOJENİK DİYETİN VÜCUDUMUZA ETKİSİ
Ketojenik diyetin ayırt edici özelliklerinden biri, kan şekeri seviyelerinde azalma ve ketonlarda artıştır. Yüksek karbonhidratlı bir diyet kan şekeri ve insülin seviyelerini sürekli olarak yükseltebilir bunun yanında ketojenik diyet ,iştahta etkili olan ghrelin, kolesistokinin ve peptid YY hormonlarının konsantrasyonları değişmektedir. Beslenmede enerjinin yağlardan ve proteinlerden sağlanması bireylerde tokluk hormonlarının(leptin,Peptid YY,GLP-1)artmasına neden olmaktadır. (1,6,7)
Ketojenik diyetlerle ketojenik olmayan diyetlerin uygulanmasının kısa vadede ağırlık kaybı üzerinde etkilerinin benzer olduğu ancak uzun vadede yürütülemediği (4 haftadan uzun) belirtilmektedir. Düşük karbonhidratlı diyetler karın bölgesindeki yağlanmayı azaltıcı etki göstermektedir. (1,4)
Ketojenik ve antiketojenik diyetler arasında insülin direnci açısından bir fark yoktur(1,4).
Ketojenik diyet yapılan çalışmalardan bazıları herhangi bir olumsuz etkisinin olmadığını ancak yüksek protein alımının böbrek yetmezliği öncüsünün en önemli nedenlerinden biri olduğunu belirtmektedir. (5,6)
Ketojenik Diyetin çeşitli hastalık durumları için terapatik faydalarını gösteren yüzlerce çalışma yapılmıştır. Başlangıçta epilepsi üzerindeki etkileri için incelenen diyet, şu anda aşağıdakiler dahil ancak bunlarla sınırlı olmamak üzere, altta yatan metabolik düzensizliği olan çok sayıda hastalık için umut vadediyor:
Epilepsi
Beyin Tümörü / Kanseri
Alzheimer hastalığı
Parkinson hastalığı
Travmatik Beyin Hasarı
Mitokondriyal Hastalık
Otizm
Beyin Sağlığı
Diyabet: Tip-I ve Tip II
Size veya sevdiğiniz birine yukarıdaki hastalıklardan herhangi biri teşhisi konduysa, genetik olarak bunlardan herhangi birini geliştirmeye yatkınsanız veya yaşam tarzınızın veya çevresel faktörlerin bunlardan herhangi birini geliştirme şansınızı artırabileceğini düşünüyorsanız, uzman kişiler ile birlikte ketojenik diyet tedavisi uygulanabilir.
Ketojenik diyet, vücut yağı, HDL kolesterol seviyeleri, kan basıncı ve kan şekeri gibi kalp hastalıklarını ortaya çıkarabilen risk faktörlerini iyileştirebilir. Keto diyetinin Alzheimer hastalığının semptomlarını azaltabildiği ve ilerlemesini yavaşlatabildiği gözlemlenmiştir.(2)
Bunlara ek olarak parkinson hastalığının semptomlarının hafifletilmesine, polikistik over sendromunda önemli bir rol oynayabilen insülin seviyelerini azaltmaya yardımcı olduğuna ve düşük insülin seviyelerinin yanı sıra daha az şeker veya işlenmiş gıdaların kullanılması sayesinde sivilce ve aknelerde azalmaya yol açtığına dair küçük çaplı çalışmalar gerçekleştirilmiştir.(2,6)
Düşük karbonhidratlı diyetlerin zorluklarından biri, daha az sebze, meyve ve tahıl alımına sahip olması ve zararlı olabilecek yağ alımının artmasıdır. Artmış yağ tüketimi ile uzun süreli düşük karbonhidratlı diyetler inflamatuar yolları, oksidatif stresi teşvik etmek ve yaşlanma biyolojik teşvik ileri sürülmüştür.(3,4)
METABOLİZMA
İnsanlarda açlık sırasında kan şekeri seviyeleri karaciğerde glikojenin parçalanmasıyla sürdürülür ve endojen glikozun kas ve de novo üretimi ("Glukoneogenez") ile gerçekleşir.(1,6,7)
Keton cisimcikleri terimi, üç metabolit anlamına gelir: asetoasetat, β-hidroksibutirat ve aseton. Uzun süreli açlık sırasında, yağ asitleri, adipositlerde depolanmıştrigliseritin parçalanmasıyla oluşur (lipoliz).Karbonhidratın azaltılması veyeterli protein alımı serum insülin seviyesinin düşmesine neden olur, bu da serum glukagon seviyesini arttırır.(6,7)
İnsülin / glukagon (I / G) oranı, lipoliz, glikojenoliz ve glukoneogenezin anahtar belirleyicisidir. Yüksek I / G oranı, lipid ve glikojen üretimini uyarır. İnsülin aracılı glikoz akışı, düşük bir I / G oranı glukagon aracılı lipolizi uyarır. Bu nedenle vücuttaki depo yağ miktarı azalmaktadır. (6,7)
YAN ETKİLER
Kabızlık
Kolesterol yüksekliği
Kemik erimesi
Uykusuzluk
Sıvı ve elektrolit dengesinde bozukluk, kalsiyum ve sodyum atımının artması ile osteoporoz riski
Kardiyak aritmiler ile ölüm riski
Merkezi sinir sistemini etkileyerek baş ağrısı, konsantrasyonbozukluğu, sinirlilik
Mensturasyon düzensizliği
Ağız kokusu
Mide bulantısı
Ek olarak, Sebze meyvelerin eksik alınması vücut için gerekli olan kalsiyum, potasyum, magnezyum gibi minerallerin yeterince alınamamasına yol açarak hipertansiyon riskini artırmaktadır. Düşük posa alımı nedeni ile mikrobiyata etkilenir ve bağırsak hareketleri olumsuz etkiler.
KAYNAKÇA :
1. Iacovides S, Meiring RM. The effect of a ketogenic diet versus a high-carbohydrate, low-fat diet on sleep, cognition, thyroid function, and cardiovascular health independent of weight loss: study protocol for a randomized controlled trial. Trials. 2018 Jan 23;19(1):62
2. Włodarek D. Role of Ketogenic Diets in Neurodegenerative Diseases (Alzheimer's Disease and Parkinson's Disease). Nutrients. 2019 Jan 15;11(1). pii: E169.
3. Dashti HM, Mathew TC, Hussein T, et al. Long-term effects of a ketogenic diet in obese patients. Exp Clin Cardiol. 2004;9(3):200–205.
4. Paoli A, Bosco G, Camporesi EM, Mangar D. Ketosis, ketogenic diet and food intake control: a complex relationship. Front Psychol. 2015 Feb 2;6:27.
5. Masood W, Uppaluri KR. Ketogenic Diet. [Updated 2019 Mar 21]. In: StatPearls [Internet]. Treasure Island (FL): StatPearls Publishing; 2019 Jan-. Available from: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK499830/
6-J Clin Endocrinol Metab.2017;102:488-98
7-Endocrine.2016;54:681-90
BAĞIRSAK MANTARI (CANDİDA)
Candida albicans ağızda başlayan sindirim sisteminde yaşayan çok sayıdaki mikroorganizmadan biridir,bir mantardır.
Candida albicans, endojenik(dahili,iç) olan mantar grubundadır.
Sağlıklı bir insan için en önemli etken bağırsak florasıdır.Bağırsak florası, normal doğum sonrasında bebeğin anne vajen florasını yutması ile oluşmaya başlar. Doğumla başlayan ve zamanla olgunlaşan floranın dengesi tüm yaşamsal (beslenme,su,ilaçlar,stres,hastalıklar vb.)faktörlerden etkilenir.
Bağırsak florasının herhangi bir nedenden bozulursa Candida albicans sayısı artmaya başlar ve ''candidiyozis'' olan bağırsak mantar enfeksiyonu ortaya çıkar.
CANDİDİYOZİS'İN GETİRDİĞİ HASTALIKLAR
Candidiyozis tablosunda, normalde tekhücreli olan Candida kontrolden çıkarak çokhücreli,ipliksi ve istilacı şekle dönüşür.
Candida'nın bağırsak duvarına tutunması sonucunda, immünolojik hasar,bağırsak mukozasının geçirgenliğini bozar.
Bağırsak bariyerinin bozulması,besin alerjisi ve besin duyarlılığına yol açmaktadır.
Tam bir Candida analizi için hastanın gaita analizi ve kineziyolojik manuel kas testi kullanılır.
BAĞIRSAK MANTARI(CANDİDA) NEDENLERİ
Bozulan bağırsak florası (Disbiyozis)
İlaç kullanımı (özellikle antibiyotik ve steroidler, ağrıkesiciler )
Aşırı ve kronik stres, gerginlik
Tek yönlü beslenme, hazır besin tüketimi, rafine karbonhidrat ağırlıklı beslenme
Kronik rafine şeker ve alkol tüketimi Candida'nın en öneli etkenlerindendir.
Yeterli su içmemek
Ağız ve diş sağlığının bozuk olması
Vücut yağının normalin üzerinde olması
Diyabet
''Bağırsak florası bozulmadan Candida gelişmez. Bağırsak floranıza önem verin .''
Bağırsak Mantarı (Candida) Semptomları
Yorgunluk
Kaşıntılı , yanan gözler
Beyaz kaplamalı dil
Şişkinlik
Ağız ülseri
Cilt kızarıklıkları
Sinirlilik hali , depresyon
Konstipasyon , diyare , anüste kaşıntı
Kilo verememe
Şekere duyulan sürekli açlık/istek ;bağırsak mantarlarının şeker molekülleri besini olabilir? tüketmesi nedeniyle oluşan bir durumdur .(değiştirebilirim)
Eklem ve kas ağrıları : Mantarların salgıladığı mitotoksinler eklem ve kaslarda yoğunlaşarak ağrılara sebep olur.
KENDİNİZİ KONTROL EDİN
Kendinizde şişkinlik,kabızlık ,aşırı tatlı yeme isteği , sık tekrarlayan ishal , makatta kaşıntıve kızarıklık , ağız kokusu , kronik yorgunluk , konsantrasyon eksikliği , unutkanlık , cinsel isteksizlik , aşırı açlık hissi , kramp ve titreme , burun tıkanmasıbaş ağrısı , eklemlerde şişme ,geçmeyen ve sık tekrarlayan akne , sık idrar yolu enfeksiyon u var ise Candidan şüphelenmelisiniz.
Candida İçin Çözüm
Bağırsak mantarı tedavisi çok yönlü olmalıdır. Candida sadece bir ilaçla öldürmek mümkün değildir. Tedavide en önemli birincil basamak bağırsak işlevinin düzenlenmesi ve tıbbi beslenme tedavisi ile Candida'nın aç bırakılarak bedenin tekrar regüle edilmesini sağlamaktır. Bu nedenle bütüncül bir tedavi yöntemi izlenmelidir.
Tedavi yöntemleri :
1-Bitkisel ve kimyasal ilaç kombinasyonu
2-Rafine karbonhidrat içermeyen yeterli ve dengeli bir beslenme planı
3-Nöralterapi
4-Fiziksel aktivite
5-Kolon hidroterapi
1-Bitkisel ve kimyasal ilaç kombinasyonu : Kişinin gerekli ilaç kullanımı yanında eksik vitamin ve mineral takviyesi yapılması çok önemlidir.
2-Diyet : Yeterli ve dengeli bir beslenme planı aslında tedavi için değil tamamen bir beslenme alışkanlığı edinilmesi ve yaşam şekli haline gelmesi gerekmektedir.
NE YEMEMELİYİZ?
Candida albicans'ın en önemli besini şekerdir. Sofra şekeri ve içeren her tür yiyecek, beyaz un ve türevleri (özellikle kurabiye kek türü besinler pişirilme işleminden dolayı iki kat zararlı hale gelir ) ,her çeşitalkol
Olgun meyveler (Gİ yüksek olanlar dahil ), Glisemik indeksiyüksek kuru meyveler
Pirinç , bulgur ,hazır sirke , soya sosu , mayalandırılmış yiyecekler
NE YEMELİYİZ
Mevsimindeki sebzelerin tümü , tüm yeşilliklerKükürtlü besinler; sarımsak,soğan ,pırasaLikopen kaynağı olan ''domates''(kabuklu) Özellikle Se,P,Fe,Zn mineralleri ile A,C,E vitaminlerinden RDA'nın %100-150 oranında alınması gerekmektedir.P kaynağı ; balık , et ürünleri (az yağlı etlerde fosfor oranı daha yüksektir ),kabuklu yemişler (en yüksek kabak çekirdeğinde P bulunur)Zn ; birinci sırada et ürünleri , baklagiller(emilimi azaltan fitatlar için ıslatma,filizlendirme yöntemlerini kullanmalısınız), tohumlar(kenevir tohumu , susam tohumu), kabuklu yemişler (çam fıstığı,yer fıstığı,kaju)Omega-3 yağ asitllerinin diyette mutlaka eklenilmesi gerekmektedir. (1 kişi için porsiyon 165 gram olmalıdır)K.baklagiller(mercimek,nohut) , kabuklu yemişler(ceviz , çiğ badem)
D VİTAMİNİ
D vitamini, hormon benzeri fonksiyonları olan bir grup steroldür.
Yağda eriyen vitamindir. Kalsiferoller olarak adlandırılır. D vitamini etkisi gösteren 10 farklı bileşik vardır. En önemlisi; kolekalsiferol(D3) ve ergokalsiferol(D2) vitaminidir. Benzer yolla metabolize edildikleri için D vitamini olarak ortak isimle anılırlar. D vitamininin diğer vitaminlerden farklı özellikleri vardır. Bunlar;
-Vücutta sentezlenebilirler.
-D3 vitamininin aktif formu yoktur. Ancak bundan aktif formlar meydana gelebilir.
Başlıca görevi; intestinal kalsiyum ve fosfor emilimini sağlayarak parathormon ile birlikte organizmanın fosforve kalsiyum dengesini düzenlemektir.
D vitamini kaynakları
%90-95 kadarı güneş ışınlarının etkisi ile sentezlenir. Marina balığının karaciğer yağı, diğer yağlı balıklar(somon, uskumru, sardalya vb.), süt, yumurta sarısı, tereyağ, tatlı patates, yulaf, brokoli, maydonoz, yosun ve mantar gibi besinler yüksek miktarda D vitamini içerir. Ancak hiçbir gıda maddesi günlük D vitamini ihtiyacını karşılamaya yetmez. En önemli kaynak güneştir.
D vitamini yetersizliğinde
Çocuklarda raşitizm, yetişkinlerde osteomalazi klinik tablosuna neden olmaktadır.
Kas güçsüzlüğü, kemik ağrıları görülmektedir.
Osteomalaziye biyokimyasal olarak; serum CA normal veya düşük, serum fosfor düşük, PTH yüksek, ALP yüksektir.
D vitamini yetersizliğinde riskli kişiler; koyu renk cilde sahip olanlar, obezite, 65 yaş üzeri olanlar.
BELİRTİLERİ
-Yorgunluk, vücut ağrısı
-Enfeksiyon
-Eklem ağrısı
-Uykusuzluk, baş ağrısı depresyon
-Saç dökülmesi
Ataform Diyet Ve Spor Merkezimizde Erkek-Kadın Fizyoterapistlerimiz danışmanlığında, derslerimiz yapılmakta, antrenmanlar sizin için hazırlanmakta ve fiziğinize yönelik, duruş bozukluğu, bel ağrısı, sırt ağrısı, fiziksel bozukluklar vs. fizyoterapist danışmanlığında egzersiz planlaması yapılmaktadır.
Hizmetler
Beslenme Eğitimi Bireysel Beslenme Çocukluk Çağı Obezite Çözümleri Çölyak Hastalarında Beslenme Diyet NLP Sistemi Diyetisyenler Emzikli Beslenmesi Ergen Beslenmesi Gebelik Sonrası Kilo Verme
Gut Hastalarında Beslenme Hastalıklarda Tıbbi Beslenme İnsülin Direnci ve Beslenme Karaciğer Hastalıklarında Beslenme Kilo Alma Programı Kilo Koruma Kolestrol Hastalarında Beslenme Kurumsal Beslenme Danışmanlığı Menapoz Döneminde Özel Beslenme
Menü Planlama Online Diyet Polistik Over Sendromu ve Beslenme Tedavisi Şeker Hastaları için Beslenme Sporcu Beslenmesi Troid Hastalıklarında Beslenme Vejeteryan Beslenmesi Yeme Bozukluklarında Beslenme Zayıflama Programı
Yorum Yap